22 Mart 2007

Su kadar ömrümüz (mü) olsun..

Hepimiz biliriz. Günlük hayatımızda sıkça kullandığımız bir deyimdir. Bir iyi niyet ve dilek ifadesidir. Genellikle büyüklerimize su verdiğimizde onlardan duyduğumuz ya da bizlerin küçüklerimize ifade ettiğimiz bir tek tümce. İşte o tümce. “Su kadar ömrün olsun.”


Bence bu dakikadan sonra bu tümce üzerinde biraz durup düşünmemiz gerekecek. Bu tümceyi kullanırken artık belki de bir iyi niyet ifadesi olarak kullanmamamız gerekecek. Belki abartılı olacak ama bu gidişle bu güzel temenni, bu güzel tümceyi kullandığınızda karşı taraf sizin için hiç de iyi niyetli olmadığınız konusunda düşüncelere sevk edilebilecek. Neden mi?

İşte nedenleri; Birleşmiş Milletler Çevre programının 2002 yılında yayınladığı 3. Küresel Çevre raporuna göre başta Afrika ve Asya kıtaları olmak üzere dünyada 1.1 Milyar insan güvenli içme suyu, 2.4 milyar insan ise güvenli arıtma hizmetlerinden yoksun. 2032 yılı itibariyle dünya nüfusunun yarıdan fazlasının ciddi su sıkıntısıyla karşılaşabileceğine dikkat çekiliyor.

Su sıkıntısını en çok hissedecek ülkelerden birisi TÜRKİYE’dir.Dünyadaki su yoksulluk indeksine göre Türkiye’nin orta sınıfa girdiği görülmektedir.Dünya yıllık yağış ortalaması 1000 mm iken Türkiye’de ortalama yağış 640 mm’dir. Kişi başına düşen tatlı su miktarı açısından dünya ortalamasının 7000 m3 olduğu baz alındığında ülkemiz kişi başına yıllık 2940 m3 tatlı su ile düşük sınıfta yer almaktadır. 2004 yılı DİE verilerine göre ülkemiz nüfusunun %74’üne su şebekesi, %63’üne ise kanalizasyon şebekesiyle hizmet verilebilmektedir. Yaklaşık olarak her 4 insanımızdan 1’i yeterli su ve atık su hizmetlerinden yoksundur.

Ülkemiz insanının ancak %34’üne arıtılmış su sunulabilirken, ancak %37’sinin atık suları uygun şekilde arıtılabilmektedir. Diğer bir deyişle her 10 insanın 6’sı sağlıklı içme suyundan ve arıtma hizmetinden mahrumdur. 2004 yılı verilerine göre 58 adet Organize sanayi Bölgemizin sadece 9 tanesi (%15.5) deşarj izni 16 tanesinin (%27-6) ise arıtma tesisi bulunmaktadır. Üretilen atık suyun %75’i arıtılmaktadır. Arıtılmayan bu atık sular nehirlerimizi, göllerimizi, denizlerimizi, toprağımızı velhasıl geleceğimizi karartmaktadır.

Bu arada anayasamızın 56/2 maddesini de hatırlatmakta yarar var. “…çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve Vatandaşın ödevidir…” Birleşmiş Milletler Genel kurulu 1992 yılındaki 47. toplantısında Dünyamızın karşı karşıya kaldığı su sorunlarına dikkat çekmek ve bu konudaki çalışmaları tartışmak üzere her yılın 22. Mart gününü Dünya Su Günü ilan etmiştir.

Ülkemizde de 22 Mart Su günü olması dolayısıyla çeşitli etkinlik ve toplantılar düzenlenir. Sorunlar tartışılır çözüm yolları aranır.Yaşamın vazgeçilmezi ve yerine başka bir şeyin ikame edilemeyeceği, yaşamın su ile başlayıp uygarlıkların su yolları kenarlarında ortaya çıkıp geliştiği hepimizce bilinmektedir.

Kısacası, su her yerde insanın temel ihtiyaçlarında, tarımda, enerjide, sanayide, turizmde, ulaşımda. Bunca önemli bir maddenin, suyun önemini ve gereğini bu köşede tamamını anlatmak yada paylaşmak doğaldı ki mümkün değil. Yalnız bilmeniz gereken bir gerçek daha var. O da önümüzdeki dönemlerde su ülkeler arası bir savaş nedeni olabilecek. Bunun işaretlerini görebiliyoruz.

Su ile ilgili olarak hatırlanacağı gibi bölgemizdeki barajların ve kaynakların uluslararası yönetime (kimse bu uluslararası yönetim) devredilmesi tavsiye olarak 6 Ekim 2004 tarihli AB ilerleme raporuna girmiştir.

Avrupa Birliği ilerleme raporuna tavsiye olarak giren bu ifade satır aralarında adeta kaybolup gidiyordu. Ya da kaybolması isteniyordu. Ancak bu satırların kaybolup gitmesine izin vermeyecek ülkemizde duyarlı ve de bilinçli insanlarımız olduğunu da hatırlatmak isterim. Bir gazeteden alıntı yaptığım Sayın Onur ÖYMEN’in şu ifadelerini çok anlamlı ve önemli bulduğum için sizinle paylaşmak istedim.

“Bir Amerikan strateji ve dış politika dergisinde bir süre önce yayınlanan yazıda Türkiye’deki su kaynaklarının Ortadoğu’daki petrol kaynaklarından daha değerli olduğu söyleniyordu. Bu derginin yazarı bizce bu kaynaklar Türkiye’ye bırakılmalıdır, diyordu. Bütün bunları bir arada okuduğumuz zaman görünen manzara şudur.Türkiye’nin Güneydoğu’daki toprakları, kaynakları, su kaynakları, sulama sistemleri yabancıların iştahını kabartıyor”.

Doğru söze ne denir? Yeri gelmişken gözümüzün önünden akıp giden Büyük Menderes Nehrinin kirliliği ile ilgili olarak demeç verip konuşmanın vakti zamanı geldi geçti. Zaman eylem zamanıdır.

İbrahim Ayvazoğlu

Hiç yorum yok: