2 Ağustos 2013

Menderesleri  geri  kazanmak!

AB Komisyonu Çevre Genel Müdürlüğünce hazırlanan “The European Union’s Biodiversity Action Plan” (Avrupa Birliği’nin Biyolojik Çeşitlilik Eylem Planı) adlı yayındaki çarpıcı tespitler Büyük Menderes'in imdat çağrılarına tercüman olmaktadır: 

Tahrip edilen nehir ekosistemleri: Toplum için yüksek maliyet (s.5)

1998 ila 2002 yılları arasında Avrupa ülkeleri 100’den fazla önemli taşkın yaşamış ve bu taşkınlar, 700 dolayında insanın ölümüne, yarım milyon kişinin evlerinden olmasına ve 25 milyar Avro tutarında ekonomik zarara neden olmuştur.

Bugün Ren Nehri havzasında halen 10 milyondan fazla insan ciddi taşkın riski altında yaşamaktadır. Bunlara ilaveten, taşkınlar son derece tehlikeli çevresel ve insan sağlığı yönünden sakıncalı risklere de neden olmaktadır. Örneğin bu riskler, taşkınların atık su arıtma tesislerini ya da zehirli kimyasala maddelerin üretildiği ya da kullanıldığı fabrikaları etkilediği zaman ortaya çıkmaktadır.

Taşkınların yüksek toplumsal ve parasal maliyetini anlayan ve taşkın meselesinde doğaya karşı hareket etmekten ziyade doğayla birlikte çalışmanın önemini kavrayan Alman Yetkilileri, günümüzde, nehirlerin tabii fonksiyonlarını yeniden tatbik edebilmeleri amacıyla, doğal taşkın alanlarını geri getirme ve Ren Nehrinin müdahale edilmiş bölümlerini yeniden doğal haline geri döndürme projelerine milyonlarca Avro harcamaktadır. Üzücü olan şey şudur; en baştan bu alanlar korunsaydı maliyeti, şimdi bu doğal alanları geri getirme maliyetinin ancak küçük bir kısmı olurdu ve bu o zaman hayat kurtarırdı.

Taşkın korumasına yardımcı olmak için kıvrımları Meuse nehrine geri vermek (s.12)  

Hollandalılar “suyla savaşmak” konusunda oldukça geçmişe dayanan bir geleneğe sahipler. Ancak 1980lerin sonunda ve 1990lı yıllarda bir çok ciddi taşkın ülkeyi etkilediği zaman, suyla ilgili temel davranışlar değişti ve “nehirle uyumlu çalışmak” yaklaşımı benimsendi.

Keent Restorasyon projesi bu yaklaşımın taşkın önleme sistemlerine nasıl aktarıldığının en önemli örneklerinden bir tanesi. Hollanda’nın en büyük nehirlerinden olan Meuse Nehri üzerinde gerçekleştirilen projeye uyarınca, daha önce kıvrımları yok edilerek kenarları yükseltilmiş bir kanal haline getirilen nehrin, suların yükseldiği zamanlarda fazla suyu taşıyabilmesi ve depo edebilmesi amacıyla bazı kısımlarının yolu değiştirildi ve eski kıvrımlı “menderesleri” kazılarak yeniden geri konuldu. Bu şekilde, aynı zamanda doğal açıdan son derece değerli 400 hektar büyüklüğünde doğal alan da kazanılmış oldu.

Su yöneticileri bu şekilde bir proje yaparak iki çok önemli ulusal politika önceliğini karşılamış oldular: birincisi taşkından korunma, ikincisi de doğal yaşam alanlarını geri getirme. Süreç başarılı oldu, çünkü projenin başlangıç aşamasında her iki hedef de eşit önem düzeyinde değerlendirildi. Bir hedef diğerine üstün tutulmadı ve her açıdan “kazan-kazan” prensibi göz önünde bulunduruldu. Bu proje, bilinen taşkın önleme programlarına nazaran çok çok daha ucuza mal oldu.

13 Mayıs 2013

AYDIN DENİZLİ OTOYOLU VE TARTIŞMASI


Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü, Otoyol Proje Mühendisliğinden alınan bilgilere göre, Aydın – Denizli Otoyol hattının Aydın’a bağlı Dalama Beldesi, Yenipazar İlçesi ve Nazilli İlçeleri arasında kalan kısmında tarıma elverişli, sulanabilir arazilerden geçtiği; aynı zamanda yine bu kısımda 1. Derece arkeolojik Sit alanlarını tahrip etme olasılığı bulunduğu anlaşılmaktadır.
 
Bu şekliyle otoyol hattı, bölgede oturan, ziraat yapan ve ilgilenen vatandaş ve yöneticilerimizin aşağıda sıralanan endişeleri taşıdığı görülmektedir:
  
a-     Dalama Beldesi ile, Kırıklar, Gödrenli, Alanlı, Hamzabali, Dereköy, Çulhan ve Alhan Köylerinin sulanabilir tarımsal arazilerinin yok olmasına yol açacaktır.
b-     Sayılan yerleşim birimlerinin ovadaki arazileri ile bağlantılarının zorlaşmasına yol açacaktır.
c-     Yolun güneyinde kalacak olan arazilerin sulanması fiziken imkânsız hale gelecektir.
d-     Tarımın zorlaşması ve köylerin arazileriyle bağlarının azalmasıyla köylerin nüfuslarının azalacak ve göçe neden olacaktır.
e-     Yenipazar İlçe merkezinin, Donduran ve Direcik Köylerinin otoyolun neredeyse yerleşim yerinin içinden geçmesi nedeniyle yerleşim yerleri sakinlerine zarar verecektir.
f-    Yenipazar İlçesi Hamzabali Köyünde bulunan Hamzabali Höyüğü (Sit Kararı: 22/05/2008 tarihli ve 1508 sayılı Koruma Bölge Kurulu Kararı) otoyol inşaatından zarar görecektir.
b-     Yenipazar İlçesinde bulunan Orthosia antik kenti inşaattan zarar görecektir.
c-     Yenipazar İlçesi Donduran Köyünde bulunan Ayan Kulesi (Sit Kararı: 15/9/2005 tarihli ve 1331 sayılı Koruma Kurulu kararı) otoyol inşaatının altında kalacaktır.

Platformumuz sözkonusu endişe ve riskleri, gerek Karayolları Genel Müdürlüğü ile gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ve bağlı Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu ile paylaşmış bulunmaktadır. 

Karayolları Genel Müdürlüğünden alınan 14/01/2013 tarihli ve 1151 sayılı yazıda, özetle:

"Otoyolun proje işlemlerinin 2008 yılında tamamlanmış olduğu; halihazırda kamulaştırma için kıymetlendirme çalışmasının sürdürüldüğü, proje aşamasında Belediyelerden ve tüm kamu kurumlarından görüş alındığı; güzergahın değişmesinin, yapım ve bakım işletme maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle mümkün olmadığı" belirtilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünden alınan, 18/012013 tarihli ve 12715 sayılı yazıda, özetle:

"yazımızda belirtilen hususların ilgili mevzuat kapsamında incelenerek sonucundan bilgi verilmesi" hususu Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna talimatlandırılmıştır.

Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Kurulundan alınan 06/03/2013 ve 06/05/2013 tarihli iki yazıda, özetle:

"Karayolları 2. Bölge Müdürlüğünden Aydın Denizli Otoyol Hattı Güzergahının onaylı kamulaştırma haritasının (tamamı) ozalit ve CD'de Kurul'a iletilmesi" istendiği anlaşılmaktadır.

Sözkonusu iki yazıdan anlaşılan, değiştirilen güzergahın Bölge Kuruluna gönderilmemiş ve son durumun kültür varlıkları açısından incelenememiş olduğudur.

 Altyapı yatırımlarının, bölgesel ve kırsal gelişmedeki önemi herkesçe malumdur..

Buna karşın, sözkonusu yatırımların, tarihi, kültürel ve doğal varlıkların tahribatı olmadan da yapılabileceğini düşünüyoruz. Bu konuda yörede yaşayan vatandaşlarımızın endişelerinin göz önünde bulundurulması ve güzergah hakkında bilgilendirilmelerinin modern yönetim anlayışının gereği olduğu ortadadır. 

Bunun dışında, korunması gerekli kültür varlıklarının sadece bugün yaşayan insanların değil, gelecek nesillerin de hakkı olduğu düşünüldüğünde; bu varlıkların korunması için azami gayretin sarf edilmesi; bu gayretlere herhangi bir maliyet biçilmemesi sorumlu bir yönetim anlayışın gereği olmalıdır.

Saygılarımızla

BÜYÜK MENDERES PLATFORMU

5 Nisan 2013

Metin Lütfi Baydar: "Çalışmalar Büyük Menderes'in ruhuna göre yapılmalı"


CHP Aydın Milletvekili Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar, Büyük Menderes Nehri taşkını konusundaTBMM’de taşkının fotoğraflarıyla birlikte basın toplantısı düzenledi.
Milletvekili Baydar’ın yaptığı açıklamada; “Mart ayının ortasına geldiğimiz şu günlerde, Büyük Menderes taşkını hala devam etmektedir. İktidar, bölge için tam 11 yıldır aynı açıklamayı yapmaktadır: ‘Büyük Menderes Nehrini ıslah edeceğiz, çalışmalar ha bugün ha yarın bilemedin 3 yıl içinde bitecek.’ Yıl 2013 işte durum ortada. Geçen haftalarda Meclis Genel Kurulunda Menderes taşkınlarını dile getirmemiz bölgede büyük yankı uyandırmıştır. Devlet yetkilileri tarafından toplantı üzerine toplantı yapılmış, durum kamuoyuna tekrar anlatılmaya çalışılmıştır. Fakat bu toplantılarda, daha sonrasında ve halen iktidar milletvekilleri taşkın olan ova köylerini ziyaret edememektedirler. Vatandaşın içine çıkamamaktadırlar. Sorunu halletmeleri için bürokratları göndermişlerdir. Bu taktiklerini de Sayın Başbakan’dan aldıklarını bilmekteyiz. İmralı sürecini bildiğiniz gibi hükümet değil MİT yürütmektedir. Sürecin olumsuzluğu MİT’e başarısı da Yüce Başbakan’a aittir. Bölge milletvekilleri de bu tekniği benimsemişler ve ortaya çıkmayıp bürokratları vatandaşlarla karşı karşıya getirmişlerdir. Bölgede yaşayan ve bu sorundan etkilenen vatandaşlarımıza, iktidar milletvekillerinden cevabını almaları için yazılı basın açıklamasıyla birkaç soru sormalarını istemiştim. Hafta sonu gerçekleştirdiğim programımda vatandaşlarımız soruları soramadıklarını, çünkü iktidar milletvekillerini bir türlü göremediklerini bana ilettiler. ‘Biz göremiyoruz Hocam bari siz tekrar sorun’ dediler. Bende sizlerin aracılığıyla tekrar soruyorum; ‘Ey iktidar milletvekilleri Büyük Menderes Nehri’nin yağmurdan başka bir ihtimalle taşması mümkün müdür? TARSİM sigortası taşkın sonucu ürünlerde oluşan zararı karşılamakta mıdır? Karşılamıyorsa bunun nedeni nedir? Yazın sulamadan para almasını bilen iktidar aynı su vatandaşın mahsulüne zarar verdiği zaman neden zararı karşılamaz? Koçarlı bölgesinde yapılan toplulaştırmalarda niçin sorunlar yaşanmaktadır? Şubat ayı içerisinde hangi barajın kapakları açılarak su bırakılmıştır? Bırakılan bu sular sonrası yeni bir taşkın olmuş mudur? Hükümet neden sadece Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin borçlarını ertelemektedir? Çiftçilerin özel bankalara olan borçları ne olacaktır? Son olarak da, borcunu bir şekiAKP tarafından gönderilen bürokratlar şu an ki durumun kötü olduğunu ve bunu çözmek içinde ellerinden bir şey gelmediğini açıkça ifade etmektedirler. Ve suçlu olarak da aşırı yağışları göstermektedirler. Aslında suçu yağmura atarsanız Tevekkül inancınız tam değil demektir. Bizim bildiğimiz önce Eşeğini sağlam kazığa bağlayacaksın sonra Allaha Tevekkül edeceksin. Taşkının suçunu Mevlamın üzerine atmayın. ‘Vatandaşın kaderi bu napalım’ zihniyetini bırakın artık! Takke düştü kel göründü. Çiftçinin köylünün derdine derman olun” dedi.
Dünya üzerindeki taşkınların ya yağmurdan ya eriyen kar sularından ya da barajların bir şekilde patlaması veya suların bırakılmasıyla oluştuğuna işaret eden Baydar, “Eğer siz her taşkından sonra Çine Barajında yüzde 96, KemerBarajında yüzde 96, Topçam Barajında yüzde 93 ve Yaylakavak Barajında yüzde 73'e ulaşan doluluk oranından bahsederseniz Adama sorarlar: ‘İyide kardeşim hani bu barajlar sayesinde taşkın olmayacaktı’ diye. Söke Ovası’nda bugünkü sulama sistemi planlanırken, ilk olarak taşkınlardan korunmak için taşkın setleri inşa edilmiştir. Fakat bu setler Söke Ovası içinde kıvrılarak akan Menderes Nehri’nin hız kaybetmesine dolayısıyla da Menderes’in her kıvrımının geriye doğru bir şişkinlik oluşturmasına neden olmaktadır. Bu durum Balat’tan başlayıp, geriye doğru taşkını kaçınılmaz kılmaktadır. Setlerin yanlışlığından başka iktidarın 11 yıldır ağzından düşüremediği Menderes Islahı dedikleri şey Nehir yatağından çamurun alınıp yan tarafa konulmasından başka bir şey değildir! Nehrin çamurunu alıp nehrin dibine set yaparsanız taşkını önleyemezsiniz. Bölgedeki çalışmalar Büyük Menderes Nehri’nin ruhuna göre yapılmalıdır. Çevre Halkının ve yerel yönetimlerin mutlaka fikri alınmalıdır. Ankara’dan oturarak bu kararlar verilemez. Hangi bölgenin ne sorunu varsa yöneticilerin oranın halkıyla sorunları çözmesi çağımızın gerekliliğidir. İktidara tekrar sesleniyorum bölgeye gelin, çözümü birlikte bulalım. Yoksa geri dönülmez bir yola gireceğiz. Prien’e, Milet’e tekrar deniz gelmesini istemiyorsanız bölge halkına kulak verin” diye konuştu.
İhlas Haber Ajansı

Ali Uzunırmak: Taşkın yatağı ayırın!


Aydın'daki çiftçinin kredi borçlarının affedilmesini, yeni kredi verilmesini ve çiftçiye ek destekleme verilmesini isteyen Ali Uzunırmak, Menderes havzasında neredeyse her yıl yaşanan ve çiftçinin kabusu haline gelen taşkınların köklü olarak çözüm getirilmesini istedi. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amiri ve MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Başbakan Tayyip Erdoğan'a yönelttiği yazılı soru önergesi şöyle: " Son yağışlarla yatağına sığmayan Büyük Menderes Nehri'nin taşması sonucu; İsabeyli, Atça, Direcik, Donduran, Yenipazar, Dereköy, Hamzabali, Sultanhisar, Dalama ovalarından başlayarak, Özbaşı, Çalıköy, Koçarlı, Yeniköy, Germencik, Burunköy, Akçakaya, Pamukçular, Karaatlı, Kalçık ovalarının yanı sıra Bıyıklı, Yeniköy Ovalarını sel altında kalmıştır. Taşkın suları Akçakaya Köyü'nde bazı evlerin bahçelerine kadar girmiş, Bağarası, Söke Ovası'nı da kapsayan yaklaşık 80 bin Dekar ekili arazi göle dönmüş, ekili alanlar mahvolmuştur. Dünyanın en pahalı mazotu, en pahalı gübresi ve dünyanın en pahalı amortisman giderleriyle tarlasına buğday ve benzeri mahsul eken on binlerce çiftçi ve köylünün umudu, taşkın sularıyla sele kapılıp yok olmuştur. Zarar ziyan büyüktür. Selden zarar gören çiftçi borçludur, aldığı krediyi ödeyemeyeceği gibi, yeni zirai krediye ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda, Büyük Menderes nehrindeki taşkından zarar gören çiftçi sayısı kaçtır? Selden, kaç dönüm ekili alan zarar görmüştür? Zararın ekonomik büyüklüğü nedir? Selden perişan olan, çiftçinin zararını ne zaman, nasıl tazmin edeceksiniz? Selden zarar gören çiftçinin kredi borçları affedilecek midir? Yeni kredi ne zaman açılacaktır? Çiftçiye ek destekleme ve teşvik vermeyi düşünüyor musunuz? 

Menderes havzasında yaşayan çiftçinin, her kış tekrar tekrar yaşadığı bu sel kabusunu nihayete erdirmek için; tıpkı ABD ve AB ülkelerinde uygulandığı gibi, taşkın riskinin bilimsel olarak hesaplanmasını ve tespitini, müteakiben, nehrin jeolojik, yerleşim yerleri güvenliği, kamu yapıları güvenliği, arazi sahipliği ve ekolojik olarak uygun yerlerinde tespit edilen alanlar 'taşkın yatağı' olarak ayırıp, seddeleri buna göre yeniden inşa etmeyi düşünür müsünüz?" 

1 Şubat 2013

SULAK ALAN YOKSA; SU DA BESİN DE YOK


Dr. Erol KESİCİ  SDÜ  Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi
TTKD Bilim Danışmanı



SULAK ALAN YOKSA;  SU DA BESİN DE YOK.  “02 ŞUBAT DÜNYA SULAK ALANLAR GÜNÜ

   Yakın geçmişe kadar bataklık veya sazlık olarak tanımlanmış olan Sulak Alanlar, göllerin bataklıkların taşkın düzlükleri, nehirler, tuzlalar, deniz çayırı yatakları, mercanlar, gelgit anında altı metreden derin olmayan deniz kıyısı alanlar gibi kıyı sulak alanları, atık su arıtım gölcükleri ve rezervuarlar gibi doğa- insan yapısı sulak alanların da yer aldığı farklı ortamları kapsar ve hayat için  çok önemli katkı sunarlar.
     Doğal zenginliklerimizin, kültürel değerlerimizin, yaşamın, canlılığın kaynağı olan sulak alanlar canlıların yaşamını sürdürülebilirliği için gerekli olan biyolojik çeşitlilik kaynaklarımızdır.
     Bulundukları bölgenin su rejimini dengelemede işlev ve katkılar sağlayan sulak alanalar içtiğimiz, tarımda, endüstride kullandığımız suyun tek doğal, masrafsız fabrikalarıdır ve bulundukları yörenin iklimini de düzenlerler.
    Sulak alanlar aşırı yağışlarda suyu yavaş yavaş yeraltına sızdırarak, hem yeraltı suyunun artmasını sağlar  hem de  günümüzde acı sonuçlarıyla karşı karşıya kalınılan sel baskınlarına ve fırtınalara engel olur.
       Tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besi maddelerini kullanarak suyu temizleyen sulak alanlar, karasal ve sucul ekosistem iç içe olduğundan en üst seviyede biyolojik üretimi gerçekleştirirler. Sulak alanlar balıkçılık, tarım, hayvancılık ve rekreasyon el kullanımlar açısından bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlar.
    Akarsu ağızlarındaki sulak alanlar suya çeşitli kaynaklardan eklenmiş olan organik madde yüklü tortu ve parçacıkları tutarak biriktirirler. Dolayısıyla erozyonla birlikte zengin besinlerin denize akması önlenmiş olur.

                      Su yatağını vermediği için, daha önceleri sulak alan olan ovalar sular altında

     Türkiye; 135'i uluslararası öneme sahip irili ufaklı yüzlerce sulak alana sahiptir/ti. Ülkemizde özellikle 1960'tan sonra, yaklaşık 1 milyon 600 bin hektar (üç Van Gölü büyüklüğünde)  sulak alan habitatını geri dönüşü olmayacak biçimde kaybettiği  belirtilmektedir.
    Bataklık, sıtma, tarım, balıklandırma, yerleşim, havaalanı, çöp alanı, yol, turizm, gibi sosyo-ekonomik kaygılar öne sürülerek, neyi nereye niçin yapılacağında bilimsel bakış göz ardı edilerek sulak alanların kurutuldu.   Derelerin, çayların akışı ve yönleri değiştirildi… Sulak alanların kıyı kenar çizgileri ihlal- işgal  edildi… Her yer gölet, HES lerle donatıldı/ donatılmakta… Sulak alanların beslenmesi sadece yağışlara bırakıldı…  Sulak alanlar kurudukça insanlar oraları işgal etti. Binlerce yıllıdır kendi kendine yeten, yaşayan doğal oluşum; insan müdahaleleriyle son elli yılda yok edildi… Yollar yamaçlar betonlaştırıldı, toprağın bırakın su tutması, toprak nefes alamaz hale getirildi, yüzey suları taşınamaz ve depo edilemez oldu… İşte; yağışlarda yerleşim alanlarının sular altında kalmasının,  bölgede insanların yazın yaşam-tarım, kışın göle dönmesinin nedeni de bu müdahaleler değil midir?

                    Yaşam alanlarına sahip çıkmakta geç kalınmadı mı?

    İstenmeyen sonuçlarla karşılaşmadan önlemler alınmalı, doğaya  bilimsel yaklaşılmalı.  Suyun yatağını işgal edersen, dereleri çayları kurutur, yönlerini insan isteğine göre yaparsan, dere yatağına yerleşirsen su yatağını bırakmaz. Su baskınlarının nedeni; küresel ısınma diyerek, işin içinden çıkılamaz… Çünkü bu  yerler önceleri ova değil sulak alandı. Bu olanlar; doğanın değil insanın oluşturduğu felakettir…
  Sulak alanların şimdiki nesillere azami ve devamlı yararlar sunabilecekleri ve aynı zamanda, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını ve özlemlerini karşılayabilme potansiyellerini devam ettirebilecek şekilde koruma ve kullanılması gerekir/di.
     “Unutulmamalıdır ki yaşamın kaynağı olan SU iyi yönetilirse bolluk ve bereket getirir, SU kötü yönetilirse kıtlık ve felaket getirir…”
  Dr. Erol KESİCİ  SDÜ  Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi-
TTKD Bilim Danışmanı