20 Eylül 2007

SUSUZLUK

Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere bazı büyük şehirlerimiz susuzlukla imtihan ediliyor. Milyonlarca insanın yaşadığı şehirlerin susuz kalması veya susuzluğa mahkûm edilmeleri kabul edilebilecek bir durumu yansıtmamaktadır. Birkaç dakikalık yağmur büyük sevinçle karşılanıyor. Ancak çeşitli tedbirsizlikler, plansızlıklar veya başka nedenler yüzünden bu şehirlerimiz susuz bir yaz geçirmiştir/ geçirmektedir. Susuzluk nedeniyle ortaya çıkabilecek olan hastalıkların veya insanların çeşitli zararlarla yüz yüze gelmelerinin maliyetlerini kimin karşılayacağı apayrı tartışma konusudur.

Şehirleşme

Medeniyet kavramı şehirleşmeyi işaret etmektedir. Medine isminin de buradan geldiği bilinmektedir. Şehirleşmenin binlerce hatta milyonlarca insanın bir arada yaşadığı iş yaptığı, oturduğu mekânlar olması nedeniyle bir takım ilişkiler setini de beraberinde getirmiştir. Bu ilişkiler setinin gündeme getirdiği en önemli noktaları (çok sayıda insanın bir arada yaşamasının gerektirdiği hukuk düzeni dışında) şu şekilde özetlemek mümkündür.


1. Milyonlarca insanın bir arada yaşaması onların ulaşım, enerji, sağlık, barınma ve beslenme gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını gerektirmektedir. Onlara temizlikleri için su aktarırken bir yandan da atıklarının hem o mekânlardan uzaklaştırılması hem de arıtılması gerekmektedir. Doğaldır ki bu süreç çok ciddi su kaynaklarına ihtiyaç göstermektedir. Hatta hastanelerin işlevlerini yerine getirebilmesi için suya ihtiyaç duymaktadırlar. Temiz ve yeterli miktarda suyun bulunmaması şehirlerde sağlık meselelerinin (salgın hastalık vs) ciddi tehlike olmasını getirmektedir. İşte bu nedenle şehirlerin yöneticilerinin çözmeleri gereken problemlerden birisi de budur. Bunun için uzun vadeli ciddi planlamalar yapılması gerekmektedir. Zaten şehre yönetici olmak için uğraşmanın sebebi bu sorunları çözmeye aday olmaktır. Su medeniyettir.

2. Öte yandan sanayi de çok büyük miktarlarda su kullanmaktadır. Suyun kullanılmadığı sanayi ise herhalde yoktur. Dolayısıyla gelişmek sanayileşmekle (bunun içine bilgi çağının gereklerini de dahil etmek gerekmektedir) paralelse yeterli su kaynaklarını oluşturmak zorunluluğu bulunmaktadır.

3. Şehirlerde yaşayan milyonlarca insanın konutlarıyla iş yerlerinin aynı yerlerde olamayacağından hareketle de mutlaka ulaşım problemlerinin çözümü gerekmektedir. Vatandaşlar bir yerden bir başka yere her gün sürekli olarak gidip geleceklerdir. Bu ulaşımın en az maliyetle ve çevreye en az zararla gerçekleştirilmesi ise ayrı bir çapayla çözümlenmesi zorunluluğu gündemden hiç kaybolmamaktadır. Bu da büyük boyutlarda enerji kullanımını o da enerji üretimini dolayısıyla suyu gerektirmektedir.

4. Öte yandan milyonlarca insanın bir arada yaşaması temizlik açısından, ısınma açısından, serinlemek açısından ve beslenme açısından enerjiye ihtiyaç göstermektedir. Köylerde yaşam sırasında bu boyutta enerjiye ihtiyaç duyulmayacağı açıktır. Üstelik hayat standartlarının gelişmesine paralel olarak enerji tüketimi de artmaktadır.

Şehirleşme aynı zaman da bu sorunların çözümünü de gerektirmektedir. Şehirleşme sonuç olarak su problemlerinin çözümüne bağlıdır. Tarih boyunca büyük şehirlerin akarsu veya deniz kıyılarında kurulmasının ana gerekçelerinden birisi budur. Hatta tarihte var olmuş büyük şehirlerin hepsinde su sorunu şu veya bu şekilde çözülmüştür. Sorunu çözmek için Bizanslılar ve Osmanlı su kemerlerini kullanırken orta çağda İtalyanlar tünelleri kullanmışlardır. Ama akarsuların kuruma ve/veya şehrin ihtiyacının akarsuyun boyutlarını aşması dolayısıyla şehirler doğal gelişme sınırlarının sonuna gelmişlerdir. Zaman içinde akarsuların kuruma veya kullanılamaz hale gelmesiyle birlikte o ihtişamlı şehirler de yok olup gitmişlerdir.

Sonuç olarak şehirleşme için su vazgeçilmezdir. Su medeniyettir. Ancak uzun zamandır özellikle batılı kaynakların yaptığı tahminler küresel ısınmanın Anadolu’da kuraklığa hatta çölleşmeye yol açabileceğidir. Bu tahminler akademik dünyanın malzemeleri olmak çıkmış günlük basın organlarının ana haberlerinden birisini oluşturmuştur. Bu topraklarda yaşayacağımıza ve başka topraklara gitmemizin de imkânsızlığı düşünülürse su probleminin hem şehirlerde hem de tarımda çözümlenmesi gerekmektedir. Bu durumda yöneticilerin veya karar makamlarında olanların bu gelişmeleri değerlendirerek şehirlerini gelmekte olan bu sorunlara karşı hazırlamaları, su kıtlığına dayalı yeni süreçler oluşturmaları gerekmektedir.

Yine Büyük Menderes
Benzeri gelişmeler büyük ihtimalle Büyük Menderes vadisinde de yaşanacaktır. Giderek kıtlaşan su şehirler ve tarım arasında paylaşılması meseleleri gündeme gelecek ve hatta tarım (köyler arasında da) içinde de paylaşım sorunları giderek derinleşecektir. Gelecekte daha büyük sorunlarla karşılaşmamak için şimdiden çeşitli tedbirler almakta, bir yandan toplumu bir yandan da kurumları hazırlamakta yarar vardır. Kuraklığın birkaç yıl daha devam etmesi halinde tarımın (en azından bizim bildiğimiz) veya yerleşim alanlarının cazibesi giderek kaybolacaktır.

Meydana gelebilecek olan iç göçler ülkenin iktisadi, sosyal ve siyasi istikrarını bozabilecektir.
Kuraklığın devamı ile birlikte insanlarımız ya iş alanlarını değiştirecekler ya da suyu mümkün olduğunca tasarruflu kullanacak üretim teknolojileri veya ürünler bulacaklardır. Aksi halde büyük göç hareketleri ve/veya karmaşalar kaçınılmazdır. Küresel ısınmanın ve onun sonucunda kuraklığın devam etmesine bağlı olarak en iyi ihtimalle ilk aşamada insanların yaşam tarzlarının uğraşı alanlarının ve tarımla uğraşıyorlarsa ürün yelpazelerinin değişmesi gerekmektedir. Aynı şehirlerde olduğu gibi karar noktalarında olanların veya önderlerin toplumları bu çerçevede hazırlamaları onların görevleri arasındadır.

İnsanoğlunun bunca badireden, felaketten çıkıp gelmesinin önemli nedeni her seferinde aklını kullanarak sorunlara çözüm bulmasıdır, bulabilmesidir. Ama her halükarda yöneticilerin sorumlulukları devam etmektedir. Sorunları tanrının üstüne atmaktansa sorumlulukların üstlenilip çözüm üretilmesinde büyük faydalar bulunmaktadır. Sorunları nasıl yarattıksa çözümleri de kendimiz yaratmak zorundayız. Çözüm yaratılması mekanizması da toplumun bütün taraflarının bir şekilde konu hakkında fikir üretmesiyle, tartışmasıyla bazı sorumluluklarını üstlenmesiyle mümkün olabilecektir. Zaten demokrasilerin önemli bir özelliği karar verenlerin verdikleri kararların sorumluluğunu da üstlenmeleridir.

Büyük Menderes’teki kuruma bölgemizdeki göllerde ve diğer sulak alanlarda da devam etmektedir. Beyşehir gölü bile kurumaktadır. Komşumuz Yunanistan ise günlerdir büyük yangınlarla uğraşmaktadır ki bu yangınlar doğal olarak bizi de yakından hem de olumsuz bir açıdan etkilemektedir.

Gidişat kuraklığın giderek daha da yaygınlaşacağını göstermektedir. Kuraklık yayıldıkça insanların, toplumların sularına daha çok sahip çıkmaları, sulak alanlarını ve su kaynaklarını en değerli varlıklarından birisi olarak korumaları daha da öncelikli konular arasına geçmektedir.
Toplumun bütün üyelerinin enerjisini küresel ısınma ve bunun yarattığı/yaratacağı konular üzerine çevirmesinde büyük yarar vardır. Aksi halde, ülkemiz çölleştiğinde tartışacak veya üzerinde kavga edecek pek fazla bir şeyimizin kalmayacağı açıktır.

Dr. Selim SOYDEMİR