6 Mart 2009

SON NEHİR KURUDUĞUNDA…

Tarık Barbaros PİLEVNE

DOÇEV - Doğa ve Çevre Vakfı
Vakıf Müdürü

Dünyamız, doğal kaynakların yanlış kullanımı ve ekosistemlere verilen zararlar nedeniyle tehlikede. Mavi gezegenimiz, endüstri devriminden bu yana sürmekte olan olumsuzlukların ve hızla artan insan nüfusunun baskısı altında.

Atmosferdeki metan gazı iki katına, arsenik, cıva, kurşun ve çinko emisyonları doğada bulunması gereken oranın üç katına çıktı. Suyumuz, havamız, toprağımız kirlendi. Ormanlarımız tahrip oldu. Tüm canlıların yaşam alanları bozuldu, daraldı. Varılan bu noktada, geleceğimizi ve umutlarımızı karartan tehdidin boyutlarını görebiliyoruz.
Ancak yaşamın olduğu yerde umut, umudun olduğu yerde ise insan var. Bu kötüye gidişi engelleyebilmek için, doğanın ürettiğinden fazlasını tüketmemeli, verebileceğinden fazlasını almamalıyız. Bu yoldaki talep ve önerilerimiz, geçmişe özlem duymak veya geriye dönüş değildir. Sürdürülebilir kalkınma ilkeleri, sürdürülebilir yaşam ilkeleri ile çelişmiyor. Kalkınmanın amacı, toplumsal yaşam kalitesini artırmaktır. Ekonomik büyüme ise kalkınmanın temel unsurudur. Ancak salt gelir artışı olarak tanımlanan ekonomik büyüme, tek başına amaç olmamalı. Amaçlarımız arasında dengeli ve eğitimli bir topluma ulaşmak, temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamak da yer almalıdır. Yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamak için, tüm değerler sistemlerimizi ve davranış kalıplarımızı gözden geçirmeliyiz.

Su, yaşamın temel unsurudur. Yeryüzünün % 70’i suyla kaplı olmasına karşın, bunun % 97’si denizlerde, % 2’si kutuplarda ve ancak % 1’i kullanılabilir niteliktedir. Giderek büyümekte olan su krizinin kalbi, tatlı su kaynaklarının nitelik ve niceliğiyle bağlantılıdır. Dünya üzerinde bir buçuk milyar insan yetersiz, iki buçuk milyar insan ise sağlıksız su kullanmaktadır. Endüstriyel gelişmeler de tatlı su kaynaklarına bağımlıdır. Su kaynaklarının azalmasının, zarar görmesinin topluma yükleyeceği ekonomik ve kültürel bedelleri olacak ve artan bir maliyet olarak karşımıza çıkacaktır. Doğal su döngüsünün ve buna bağlı olan tatlı su kaynaklarının korunması, aynı zamanda ekonomik bir zorunluluktur.
Türkiye’de son kırk yıl içinde milyonlarca dekar sulak alan çeşitli nedenlerle yitirildi. Kullanılabilir su varlığımız, yer altı suları da dahil olmak üzere, 110 milyar m3’tür. Tuna nehrinin her yıl Karadeniz’e bu miktarın iki katına yakın su boşalttığı göz önüne alınırsa, bilinenin aksine su kaynakları yönünden çok zengin bir ülke olmadığımız anlaşılacaktır.

Büyük Menderes Nehri, Batı Anadolu’nun en büyük akarsuyudur ve Büyük Menderes Havzası’nın ana sulama kaynağıdır. Afyon İli, Dinar İlçesi, Suçıkan Mevkii’nde doğar. Denizli, Nazilli, Aydın ve Söke Ovaları’nı besleyip 560 Km. uzunluğundaki yolculuğunu Söke İlçesi Dipburun Mevkii’nde Ege Denizi’ne dökülerek tamamlar. Denizli İli, nehrin yukarı havzasında yer alır.

Büyük Menderes Havzası, Türkiye’nin tarımsal potansiyeli yüksek alanlarındandır. İçbatı Anadolu’dan Ege Denizi kıyılarına dek uzanan bu ovalarda pamuk, sebze ve meyve gibi çok çeşitli ürün deseni mevcuttur. Büyük Menderes Havzası, sahip olduğu ekolojik özellikler nedeniyle, Ege Bölgesi ve Türkiye tarımına önemli katkılarda bulunur. Havzanın Türkiye alanına oranı % 3,5 dur. Sınırları içinde Denizli, Aydın, Uşak il merkezleri yer alır. Tarihte Meandros ırmağı kıyıları olarak bilinen, bağrında bir çok antik uygarlığı yaşatan bu verimli topraklar; Laodikya, Collossea, Hierapolis, Afrodisias gibi tarih ve kültür miraslarını da barındırır.

Büyük Menderes Nehri; kanalizasyon sularının, evsel atık suların arıtılmadan nehir ve kollarına verilmesi, sanayi kuruluşlarından kaynaklanan endüstriyel atık sular, aşırı ve yanlış kimyasal gübre-pestisit kullanımıyla kirletilmektedir. Havzaya kuş bakışı bakıldığında, arazi kullanım tasarımlarının yetersizliği ve nüfus artışları ile yaşam dengelerinin bozulmasının etkileri görülür. Büyük Menderes’e, teknolojik, evsel ve kentsel atıkların deşarj edilmesi, milyonlarca yılda oluşan ekolojik dengelerin birkaç on yılda bozulması sonucunu getirmiştir. Denizli, Uşak ve Aydın illerinde, Büyük Menderes Nehri’ne atık sularını arıtmadan savaklayan endüstri kuruluşları mevcuttur. Aşağı havzalarda ise kirlilik daha da yoğunlaşmakta ve nehir ekosistemi yok olmak üzeredir.
Genel anlamda toprak kirliliği, toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkenlerle doğal yapısından uzaklaşarak, kendinden beklenen sağlıklı ve kaliteli ürün verme yeteneğini kaybetmesi olarak tanımlanabilir. Belirtilen kirlilik etmenleri Büyük Menderes havzasının verimli topraklarını etkilemekte ve bozunmaya yol açmaktadır. Denizli' de tarıma ayrılan alanlar, genel alanın % 33’üdür. Bu alanların % 85'i üstün nitelikli arazi sınıfındadır. Toprak verimlilik düzeyi Türkiye ortalamasının üzerindedir.

Görülen o ki, tarım ve sanayi üretiminin özlenen düzeyde gerçekleşmesi, çevresel dengelerin korunduğu, akılcı ve işlevsel bir süreci zorunlu kılıyor. O halde kendi çöplüğümüzde boğulmadan, son ağaç kesilmeden, son nehir kurumadan çocuklarımıza daha temiz ve sağlıklı bir dünya bırakabilmek için Büyük Menderes’e sahip çıkalım.

Tarık Barbaros Pilevne