17 Haziran 2008

BÜYÜK MENDERES HAVZASI SU YÖNETİMİNDE SON DURUM

Büyük Menderes Nehri bir çok çalışmanın yanısıra bir de bazı AB üyesi ülkeler ile Türkiye arasında başlatılmış olan Su Yönetimi hakkında Eşleştirme Projesi kapsamında pilot bölge olarak ele alınmaktadır.

Eşleştirme Projesinin amacı, AB’nin su yönetimi ile ilgili ve kirlilik azaltma programları ile ilgili bilgisini ve tecrübesini Türkiye ile paylaşması ve ilgili AB mevzuatının ülkemizde de uygulanabilirliğinin test edilmesidir.

Su Çerçeve Direktifi

Avrupa Birliği (AB) tarafından 23 Ekim 2000 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren “Su Çerçeve Direktifi” (SÇD) Avrupa sularının sürdürülebilir ve entegre yönetimini amaçlamaktadır. Direktif, üye ülkelerde 2015 yılına kadar bütün su kütlelerinin “iyi ekolojik statüye” kavuşmasını hedef olarak belirlemiştir.

Bundan böyle su yönetimi AB ülkelerinde bir ulusal düzenleme alanı olmaktan çıkarak su ile ilgili mevzuat ve uygulamalar bir yeknesaklığa kavuşturulmuştur. Artık AB’de su kütlelerinin temizlenmesi, kirletilmemesi işleri bir çerçeve direktif içerisinde yapılmaktadır. Aynı zamanda sınırı aşan sular ve uluslar arası işbirliği gerektiren nehirlerde taşıma ve taşkın yönetimi gibi konuların ülkeler arasında nasıl düzenleneceği de bu Direktifte yer almış. Artık AB’ne üye ülkeler bu konularda yapacaklarını ve durumlarını bir rapor halinde sürekli Komisyon’a göndermek durumundadırlar. Belli tarihlere kadar yapmak zorunda oldukları belli işler vardır.

Avrupa’nın nehirlerinin bizim nehirlere benzeyen ve benzemeyen yönleri bulunmaktadır. Tuna gibi, Ren gibi çok büyük kütle ve uzunlukta nehirler olduğu gibi, Büyük Menderes Nehrinden daha küçük nehirler de mevcuttur. Dolayısıyla AB ülkeleri su yöneticilerinin değişik su kütleleri hakkındaki tecrübe ve bilimsel bilgileri çok ileri düzeyde bulunmaktadır. Avrupa Komisyonu tehlikeyi erkenden görmüş ve nehirler, göller ve sahiller gibi tüm su kütlelerinin nasıl temizleneceğini, daha doğru bir ifadeyle nasıl ekolojik açıdan iyi bir duruma gelebileceğinin yollarını sözü geçen Direktif ile göstermiştir. Bunun için tüm üye devletlere 2015 yılına kadar mühlet verilmiş bulunmaktadır.

Türkiye ve SÇD

Türkiye’nin resmi olarak Su Çerçeve Direktifi’ni üstlenme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bunun nedeninin ülkemizin sulamaya dayalı kalkınma politikası izlemekte olduğu ifade edilmektedir.

Öte yandan, SÇD’nin Türkiye’de uygulanmasına yönelik bir çok proje ve program da mevcuttur. Bu projeler Çevre ve Orman Bakanlığı ile yine aynı Bakanlığa bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve AB ortakları ile yürütülmektedir. Bundan önce bitirilmiş olan projelerin neticesinde “mevcut durumda, ülkemizin bazı özel şartlarından da dolayı, Su Çerçeve Direktifi’nin kısa ve orta vadede uyumlaştırılması ve uygulamaya konulması çok zor görülmektedir.” sonucu ortaya çıkmıştır[1].

Buna göre kısa ve orta vadede ülkemiz su yönetiminde Su Çerçeve Direktifi’nin yönlendirici olmayacağı söylenebilir.

Büyük Menderes Nehrinde durum

Büyük Menderes Nehrinin pilot bölge olarak ele alındığı bundan önceki projenin Havzamız için ne gibi pratik sonuçları olduğunu bilemiyoruz. Bu konuda kamuoyuna bir sonuç açıklaması yapılmamıştır. Öte yandan proje kapsamında oluşturulan Havza Çalışma Grubunun ve elde edilen Nehir Havzası Entegre Yönetim Planının politika oluşturmada ve uygulamada yarar sağladığını umuyoruz. Umuyoruz, zira Çalışma Grubunun daha sonraki faaliyetleri ile Yönetim Planı kamuoyu ile paylaşılmadığı için bu kazanımların havzadaki karar ve uygulamalara nasıl esas teşkil ettiğini veya ne derece yararlı olduğunu saptama ve değerlendirme imkanından yoksunuz.

Mevcut proje kapsamında AB ülkelerinin kirlilikle başa çıkma deneyimleri işimize yarar mı bilemiyorum, ancak Büyük Menderes hakkındaki sorunun ne yapılacağını bilmememizden değil, bunu yapacak irade olmamasından kaynaklandığını ve hatta olan iradenin sorunlara yol açtığını düşünüyorum.

Havzamızda bazı sorunlar kronik hale gelmek üzeredir ve idaremiz de bunun farkındadır. Kirlilik kaynaklarının envanteri var mıdır, yok mudur bilemiyoruz. Kirlilik kaynaklarına, kirletenlere ceza verilmekte midir ve verilen cezalar uygulanmakta mıdır, bunu da bilmiyoruz. Bundan sonra Büyük Menderes Nehrinin ve kollarını oluşturan su kütlelerinin hidromorfolojik yapısı bozulmaya devam edilecek midir, yoksa ekolojik haline geri mi getirilmeye çalışılacaktır, bu konuda da bir bilgi sahibi değiliz.

Nehirde son su durumu

Halen çevresine moloz, kaya ve toprakla setler dikilmiş ve tabanı kazınmış nehirde ekolojik yaşama elverişli su bulunmamaktadır. Sulama mevsiminde bırakılmak üzere barajlarda ve rezervuarlarda su biriktirilmektedir. 2008 yılı sulaması için hazırlanan plan ise havzada herkes ürününü ektikten sonra sulama birliklerine gönderilmiştir. Bundan sonraki süreçte muhtemelen, yetkililer tarafından, suyun idareli kullanılması, su istemeyen ürünlere öncelik verilmesi ve damla sulama sitemine geçilmesi konusunda uyarılar yapılacaktır.

Uyarılardan etkilenen üreticilerin bu tarihten sonra suyu tasarruf etmesi için tek yöntem, tarlasını bozması ve sulama yapmaması olacaktır. Zira artık mahsul ekilmiş ve sulama aşamasına gelinmiştir. Geçen senelerden süregelen bir tahmin ve planlama sistemi olmadığı için planlama, bahar yağmurları beklenerek yapılmaktadır.

Bu sistemde öngörü, zaman ve yağış sistemini programına alan bir analiz yoktur. Yapılan temel olarak mevcut suyun sulama birliklerine, çeşitli kriterler esas alınarak bölüştürülmesidir. Proaktif değil, reaktif bir uygulamadır.

Havzada ekoloji durumu

Büyük Menderes’te halen canlı yaşam en alt düzeydedir. Zira kışın yağışlarla artan su seviyesi, barajların tamamen kapatılmasıyla bahar aylarından itibaren hemen düşmüştür. Bu seviye nehirde bir canlı hayatın sürmesine olanak tanımamaktadır.

Sözkonusu durumun nehirde ve bağlantılı sulak alanlarda doğal yaşamın devamı için son derece elverişsiz bir duruma neden olduğu düşünülmektedir.

Nehirlerin ve barajlar gibi suni su kütlelerinin yönetiminde, havzanın doğal yapısının ihtiyacının da dikkate alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Doğal hayatın sürmesine olanak tanıyacak minimum su miktarı kavramını tartışmaya başlamanın zamanıdır diye düşünüyorum.

AB vizyonu

Büyük Menderes Havzasında ekolojik yapı ile sulama ihtiyaçlarının uyumlaştırılması halen sadece SÇD’nin ülkemizde uygulanması ve buna bağlı olarak havzamızda da ekolojinin ve ekonominin gereklerinin uyumlaştırılmaya çalışıldığı bir Nehir Havzası Entegre Yönetim Planının uygulanması ile mümkün olacağını düşünüyorum.

Bu durumda, her ne kadar ulusal gururumuzu zedeliyor da olsa, kendi kendimize yapamadığımız işleri Brüksel zoruyla yapmaya mecbur olacağız. Ulusal ve ulusüstü egemenlik ve karar alma sorunları Türkiye’nin 1963 yılında başlayan AB’ne tam üyelik süreci içerisinde kararlaştırılmıştır. Bu bakımdan, hiç de gerekmeyen bir konu da boşuna alınganlık gösterip gelişmeyi ertelemenin ve refahı geciktirmenin gereği yoktur.

Aslen, Avrupa Birliğinin kendi su kütlelerinin ekolojik durumunu, hem insanlar hem de diğer canlılar için yaşanabilir hale getirme amacını güden düzenlemelerini üstlenmemizin ülkemizin yararına olduğuna inanıyorum ve bu Proje sonucunda AB’nin su ve kirlilik hakkındaki düzenlemelerinin ülkemizde uygulanmasının gerekli olduğu ve bunların hemen üstlenilmesi gerektiği sonucunun çıkmasını istiyorum.

Bunun ilk güzel sonuçlarının Büyük Menderes Nehri havzamızda görüleceğine eminim.

Mehmet Ekizoğlu


[1] Efeoğlu, Ayla., DSİ Genel Müdürlüğü, AB ile İlişkiler Şb. Md. Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi ve Türkiye’de Bu Alanda Yürütülen Çalışmalar başlıklı sunum.