2 Şubat 2007

Menderes Vadisi ve Aydın İçin Yeni Bir Açılım

GENEL OLARAK

Ülkemizin dış ticaretinde pamuğun, incirin ve üzümün çok önemli yer tuttuğu dönemde Menderes Ovası ekonomik olarak önemli bir yer tutmaktaydı. Ancak zaman içinde sanayi geliştikçe ve sınaî ürünlerin dış ticaretimizde giderek daha önemli yer tutmaya başlamasıyla beraber eski önemini yitirmiş görünmektedir. Aydın ilinin adam başı geliri ise son yıllarda Türkiye ortalamasının altında seyretmektedir. Adam başı gelir açısından önceleri Türkiye ortalamasının üstünde seyrederken 1990ların sonuna doğru ortalamaya inmiş, 20001 yılında da Türkiye’de adam başına gelir 2146 dolar iken Aydın’da söz konusu rakam 2017 dolara inmiştir.

Sanayide üretilen katma değerin tarıma göre çok fazla olması, istihdam kapasitesinin yüksekliği nüfus artışıyla bir araya gelince sanayileşme ön plana çıkmış ve bu da tarım alanlarının korunması neredeyse imkânsızlaşmıştır. Sanayileşme ve bunun yanı sırada nüfus artışı (göç dahil) tarımsal arazilerin kullanımı gündeme getirmiştir. Düz ovanın sağladığı ulaşım ve inşaat maliyetlerinin düşüklüğünün yarattığı rekabet avantajları tarımsal arazilerin daha çok kullanımına yardımcı olmaktadır. Pek çok ülkede ve bölgede yaşanan bu süreç bizde de yaşanmaktadır ve yaşanacaktır.

Öte yandan Büyük Menderesin denize kavuşmasının son aşamasında yer almamız ve havzadaki bütün sanayi tesisleri ile yerleşim yerlerinin atıkları için kanalizasyon* olarak kullanılması ise onun ve bizim geleceğimizi ciddi olarak sıkıntıya sokmaktadır.

Küresel ısınma ve su kaynaklarının azalması bu sürece yönelik tartışmalara yeni bir boyutlar kazandırmaktadır. Doğanın korunması tartışmalarının bir başka cephesini oluşturmaktadır. Üstelik su kapasitesi açısından dünya ortalaması altında yer alan ülkemizde sulak alanlarının ve su kaynaklarının korunması giderek daha da önem kazanmaktadır. Gelecek yıllar içinde çıkabilecek kriz senaryolarından en önemlilerinden birisi olarak suların paylaşımı gelmektedir. Bu durumda elimizdeki kaynakların kıymetini bilmekte büyük yarar vardır.

Söz konusu tartışmaların sona ermesi imkânsız görünmektedir. Milyonlarca yılda oluşan ve neredeyse 5000 yıldır insanın oturduğu, yerleşik düzende yaşadığı bu toprakların varlığının korunması ise bir başka sorunu doğurmaktadır. Acaba bu toprakları çocuklarımıza bırakabilecek miyiz yoksa çocuklarımıza bir zamanlar buraları ovaydı, derelerinden ağaçlarından bal akardı mı diyeceğiz.

Soruna standart bir sanayileşme, şehirleşme ve gelişme perspektifinden baktığımızda başka bir seçenekte görünmemektedir. Bu nedenle yeni bir yaklaşım süreci geliştirilmelidir. Başkalarını, başka şehirleri veya bölgeleri taklit ederek gidilecek mesafe bellidir. Ama yeni bir perspektif belirlenmelidir. Belki bu perspektifin belirlenmesinde özellikle Aydın’ın yerel yöneticilerinin ve üniversitenin önemli bir rolü olacağını düşünüyorum. Tabiî ki Aydın da yetişip dışarıda görev almışların katkısı da yadsınmamalıdır.

BİR ÖRNEK

Çok değil bundan yaklaşık elli yıl kadar önce dünya çelik endüstrisinin merkezi olan Pittsburgh (ABD) şehrinin merkez nüfusu 1950lerde 700 bine ulaşmış, çevre nüfusu ise bunun çok üstüne çıkmıştır. Bu dönemde “iron city” unvanını alan, ancak çelik endüstrisinin yapısı ve kömür madenlerinin sonucunda şehir hava kirliliği açısından da dünya da ön sıralara yükselmiştir.

İkinci dünya savaşından sonra “temiz hava ve şehrin yeniden canlandırılması” projesi kapsamında yeni ama zorlu adımlar atılmış, bir deyişle de “Rönesans”a girişmişlerdir. Bu süreç içinde 1980lerde bir yandan çelik endüstrisini yenileme bir yandan da çelik endüstrisinin sorunlar yaşaması şehrin Rönesanssının hızlanmasını getirmiştir.

Gerek toplumun gerekse şehir yönetiminin ve gerekse üniversitelerin büyük katkısıyla şehrin çeliğe dayalı endüstri yapısı değiştirilmiş, şehir daha teknoloji yoğun daha çevre dostu bir alana yönelmiştir. Bu gelişmelerin sonucunda şehrin nüfusu yarı yarıya azalmış, ama ekonomisi yüksek teknolojili alanlara yönelmiş, sağlık ve hastane, turizm, nükleer mühendislik, biyomedikal endüstri ve eğitim (üniversite) bölge yaşamının temelini oluşturmuştur.

İlimiz AYDIN bulunduğu bölge olarak (iklimiyle, coğrafyasıyla, tarihiyle) tam bir nimet. Bu nimeti tahrip etmeden klasik yollar dışında yeni süreçler üreterek Aydın’ın gelişmesine katkıda bulunacak yeni alanlar üretilmesine gayret sarf edilmelidir.

BİRKAÇ ÖNERİ

Aydın ve Menderes Vadisi binlerce yıldır insana kucak açmıştır. Bu nedenle o insanların hepsinin izini içinde taşımaktadır. Pirene’den Milet’e, Milet’ten Tralles’e, Tralles’ten Orthasia’ya, Orthasia’dan Nyssa’ya, Nyssa’dan Afrodisyas’a ve nihayet Afrodisyas’tan Hierapolis (Pamukkale)’e kadar uzanan başka bir yerleşim yerinin dünyada bulunduğunu sanmıyorum.

Aydın bu hazinenin üstünde oturuyor. Ama maalesef bu konudaki girişimlerde sadece turist getirip gezdirmek üzerine oluşturuluyor.

Elbette turist gezdirmek onları konaklatmak son derece önemlidir. Ama bir başka nokta daha var ki onu genellikle atlıyoruz. Örneğin Adnan Menderes Üniversitesi eminim kendisine bu tür bir hedef seçmiştir. Roma ve Eski Grek tarihi üzerine bir numara olunmalıdır. Dünya’da tarihçiler bu dönemi çalışanlara sormalılardır “Sen Adnan Menderes Üniversitesi’nde bulundun mu?” diye.

Aydın ve Menderes Vadisi binlerce yıldır insanoğlunun zeytin, incir ve pamuk üretim merkezlerinden birisi olmuştur. Sahip olduğu bu birikim için dünya büyük paralar harcarken biz bu birikime doğuştan sahip olmuşuz. Bu kapsamda yine tarih alanında olduğu gibi pamuk, incir ve zeytin alanında çalışacak olanlara “Sen Adnan Menderes Üniversitesi’nde bulundun mu?” sorusunu sordurabilirsek, gelen turist artık eğitim turisti olacaktır.

Üstelik vadimizin iklimi yine dünyada aranıp ta bulunamayan, insanların yaşamak istedikleri bir yapıdadır. Dolayısıyla sağlık perspektifinden yaklaşan ve bölgemizi hastaneler bölgesi yapabilecek olan girişimler yine vadimizi dünyanın önemli merkezlerinden birisi yapacaktır. Örneğin Kuzey Avrupalılar sağlık anlamında dinlenecek yerler aramaktadırlar. Bunun içinde o ülke yönetimleriyle anlaşmalar yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda dinlenmesinde yarar görülen çalışanlarını bir aylığına iki aylığına tebdil-i hava için ılıman bölgelere göndermektedirler. İşte bu da bizim açımızdan önemli bir alan olabilecektir.

Bölgemizin tarımsal yapısı değiştirilmelidir. Hep tartışılan organik tarım yanında tarımsal işletmelerin oluşturulmasının zamanı gelmiştir. Küçük araziler yerine büyük arazilerde katma değeri yüksek ürünlere kayılması gerekecektir. İnsanlar yaşamak için et ve sebze yiyeceklerdir. Bilimsel ve ekonomik olarak yapılacak olan bu üretim bölgenin ekonomik yapısını bir anda değiştirebilecektir.

Nihayet özellikle denize yakın yerlerimiz tatil cenneti haline gelmiştir. Ama buralarda tarlalar bozularak yapılan yazlıklarımız yılda sadece birkaç ay kullanılabilmektedir. Yazları yine sahiplerince kullanılabilecek şekilde, ama kışları bu konutların bakımı karşılığı oluşturulabilecek bir üniversite yerleşkesine dönüştürülebilir. Sadece eğitim yapılacak binaların yapılmasıyla buralar dünya çapında üniversiteler haline getirilebilir. Aksi takdirde yazın birkaç ay kullanılan bu konutlar ekonomik anlamda etkin olarak kullanılmamaktadır.

SON SÖZ

Bu yazıdan ve başlatmak istediğimiz tartışmadan amacımız gelişme ve kalkınmanın mutlaka klasik ve bizden önceki şehirlerin uyguladığı yöntemlerle olmayabileceğidir. Başka yol ve yöntemlerin de olabileceğidir. Tartışma ve görüşmeler bu yolları açığa çıkarabilecektir.

Ama İlimizin bazı alanlarda, özellikle sanayileşme alanında geç kalmış olması avantaja dönüştürülebilir ve Büyük Menderes vadisi ve Aydın ilinin Türkiye’nin ve Dünyanın önemli bir kültür, sağlık, eğitim ve katma değeri yüksek tarım üssü olabilir diye düşünüyoruz.

Dr. Selim SOYDEMİR

* Bu noktada özellikle Uşak deri tesislerinin Organize Sanayi Bölgesine taşınması ve atıklarının Menderes’e boşaltılmasını engelleyen Uşak Valisi Sayın Kayhan KAVAS’a teşekkür etmek istiyorum.

Hiç yorum yok: